Emperyalizm, 1970'lere kadar Dünya savaşları ile buhranını çözdü. Silahlar, insanlığı kitlesel boyutta yok etme seviyesine ulaşınca (Hiroşima, Nagasaki gibi) Dünya savaşı yerine, bölgesel müdahaleler veya askeri faşist cuntalarla kendine çözüm aradı.

Emperyalizm, 1970'lere kadar Dünya savaşları ile buhranını çözdü. Silahlar, insanlığı kitlesel boyutta yok etme seviyesine ulaşınca (Hiroşima, Nagasaki gibi) Dünya savaşı yerine, bölgesel müdahaleler veya askeri faşist cuntalarla kendine çözüm aradı. Çözüm diye aradığı yolların tamamı emperyalizme karşı akımları beraberinde getirince özellikle 1980'lerden sonra, her ülkenin yönetimlerini kendi halklarıyla savaşır hale getiren anlayışa evirtti. Zaman zamanda direkt işgallere başvurdular. Artık, nispi de olsa demokratik işleyişlere tahammülleri yoktu. Bu evirilme sadece geri bıraktırılmış ülkelerde meydana gelmedi, aynı zamanda Blair'le İngiltere'de, Schröder’le Almanya'da, Valencia ile Polonya'da, Le Pen ile Fransa'da, Trump'la emperyalizmin merkezi Amerika'da devam etti.
Neoliberalizm; geniş halklar açısından, acımasızca sömürü, her itirazı vahşice bastırma, geniş kitleleri açlığa mahkûm etme, bilimi reddedip dini en üst dozda yoksullara enjekte edip uyuşturma, milli duyguları kaşıyarak halkların birbiriyle sürekli savaşı demekti. Neoliberalizm; doğayı talan etmek, insanları, doğadaki her şeyi yok saymak ve sadece vahşice sömürü demekti.
Ez cümle, neoliberalizm, çağımızın virüsü demektir. Bu gelişmeler Türkiye'de de vücut buldu. 2001'den itibaren mevcut iktidarın geleceği hazırlandı.
Bugünkü iktidar ülkeyi öyle bir kör savaşına çekti ki, adeta herkes yapacaklarını anlatmaktan öte bir yarıştaydı. Kimse, ekonomik iflasları, yoksulluğu, işsizliği konuşamıyordu. Çünkü; ya din karşıtlığı, ırkına ihanet, hainlik, dış mihraklara uşaklık gibi suçlamalarla karşı karşıya bırakılmış ya da bu suçlamalara karşı kendini savunmaktan başka bir işi yapamaz hale gelmiş veya izlenen politikalar açısından neoliberal politikaları ters yüz etmek için başarı sağlayamamıştır.
Giderek bu kör dövüşü bizleri öyle bir noktaya getirdi ki, esas yapılması gerekenleri söylemeyi zorlaştırdı ve bizi kendimiz olmaktan çıkarttı. Bu olumsuzluk, hepimizi 28 Mayıs'ta mevcut baskıcı sistemden ve tek adam diktasından bir an önce kurtulma hedefine kilitledi. Dolayısıyla ilk adımda olmazsa olmazımız yani ırkçı milliyetçilik yerine kardeşlik, baskı yerine demokrasi, kula kulluk yerine bireyin hak ve özgürlüklerine varmak için, cumhurbaşkanlığına Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçmektir.
28 Mayıs, karar verme günüdür:
Demokrasi için #KararVer!
Özgürlüklerin için #KararVer!
Kadınların eşitliği için #KararVer!
Türkiye için #KararVer!
Comments