Dünya bir değişim içinde. İklimler değişiyor, sanayileşme değişiyor, ulus devletler değişiyor, toplumlar değişiyor ama Türkiye seyrediyor. Bu değişimlere ayak uyduran her toplum ayakta kalacak, ayak uyduramayanlarsa pek çok küresel zorlukla karşı karşıya kalacak.

İklim değişikliğinin temel sebebi gazların atmosfere salınımı ve sera gazlarına dönüşümüdür. Örnek verirsek; Karbondioksit(CO2), Su buharı(H2O), Azot dioksit (NO2), Metan gazı (CH4), Ozon (O3) gibi gazların atmosfere salınımı ve bu gazların sera gazlarına dönüşümüdür. Sanayi Devriminden bu yana yaklaşık 250 yıllık bir süreçte atmosfere salınan gazların sera gazları dönüşümü 1 birimse son 40 yılda 2 birim olduğunu çeşitli bilimsel makalelerden biliyoruz. Sera gazlarının Dünya'nın ısısını 1 ila 1.2°C artırdığını da biliyoruz. Söz konusu artışla, mevsimler birbirine karıştı. Kışın ortasında yazı, yazın ortasında kışı, ani sıcakları, sele dönüşen yağmurları, susuzluğu, kuraklığı yaşıyoruz.
Tedbirsizlik, vahşi sanayileşme, kâr için ağacın gölgesini dahi satan vahşi kapitalizmin, çevreyi ve doğayı tahrip anlayışı giderek denizleri, gölleri, akarsuları kirletti. Ormanları tahrip etti. En yakın örneği İstanbul'daki son 15 yılda yapılan yatırımlardır. 3.Havalanı, 3.Köprü, Kuzey Marmara Otoyolu gibi projelerdir. Acımasızca yapılaşma İstsnbul'un Kuzey'ine kaydırılarak binlerce hektar orman tahrip edildi. Kentimiz büyütüldükçe kaynaklar azaldı, tedbirsizlikler nedeniyle de sorunlar devasa boyutlara ulaştı.
Örneğin İstanbul'daki, tüm barajların toplam kapasitesi 868 milyon m3. Günlük ihtiyaç 3 milyon m3. Şu an ki doluluk orani %37. Yani; 368.000.000 m3×0.37 / 3.000.000 gün/m3= 107 günlük su var demektir. Melen çayı barajı hükümetin hatası sonucu 2030 dan önce su tutamayacak. Dolayısıyla Melen ve Yeşilçay regülatörlerinde sürekli su basmak zorundayız.
Sözün kısası, susuzluk kapıda, bacada. Çünkü meteorolojik kuraklık, hidrolik kuraklığı doğuracak, hidrolik kuraklıkta zirai kuraklığı getirecek, zirai kuraklık ise üretimi vuracak bu da açlığı getirecek. Bilim insanları yıllardır bu uyarıları yapıyor. Tedbir olarak da şu önerileri yapıyor:
● Teknoloji, sanayileşme tabii ki geliştirilmeli ancak sera gazlarına neden olan gazların atmosfere salınımı engellenmeli, küresel ısınmaya neden olacak her şeyin önüne geçilmeli, uluslararası sözleşmelere
"Stockholm - Dünya Çevre Programı", "Rio de Jenerio - İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi", "KYOTO Protokolü", "Paris, Madrid, New York İklim Antlaşmaları"na bağlı kalınmalı ve anlaşmalarının gereği yapılmalı.
● Toprak erezyonu önlenmeli. Tarım arazileri, sulak alanlar korunmalı. Bu arazilerin betonlaşması kesinlikle yasaklanmalı.
● Ormanlar sera gazlarına sebep olan gazları için en büyük emisyon alanlarıdır. Mutlak suretle korunmalı ve çoğaltılmalıdır.
● Tarım alanları, sınırlı su kaynaklarımızı en çok tüketen alanlardan biridir. O nedenle tarımda damlama sistemi desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
● Topraklarımız, sularımız, ormanlarımız maden işletmeleri vasıtasıyla zehirleniyor. Özellikle arsenik kullanılarak yapılan altın madenciliği ülkemizi zehirliyor. Arsenikle madencilik süratle durdurulmalı, diğer maden işletmelerinin doğayı kirletmesininin önüne geçilmeli.
● Yenilenebilir enerji kaynağı olan rüzgar ve güneş santralları yaygınlaştırılarak elektrik üretimi çoğaltılmalı.
● Egzoz gazı kentlerin, çevrenin en büyük kirleticileridir. Elektrikli ulaşım sistemi ile kentlerimiz kurtarılmalı.
● Yağmur suları, arıtılan atık sular geri kazanılmalı
● Ülke genelinde su tasarrufu kampanyası başlatılmalı.
Dünya tedbirler alırken, Türkiye hâlâ gelişmiş ülkelerin çok gerisinde. Mevcut iktidar, tedbir alma yerine adeta küresel ısınmanın önünü açtı. Dolayısıyla bu iktidar devam ederse geleceğimiz daha karartılacaktır. O nedenle çevreyi koruyan, yeşil ekonomiyi ve yeşil enerji üretimini savunanları iktidara getirmenin artık zamanıdır.
Hepimize Kolay Gelsin!
Comments